4 Haziran 2009

Procrastination Halleri

Bu kavramla ilk olarak Ferda Keskin'in Melankoli dersinde karşılaştım. Sonradan anlaşıldı ki daha önceden karşılaşmadığım sadece kavramın ismiymiş. Zaten hep öyle olmaz mı? Biz tanımı verilen şeyi eşşekler gibi yaşar deneyimlerken birileri o tanımı adlandırmıştır bile. Bir kere de bize nasip olmaz olayların ismini koymak. Bizimkisi hep bir tanımın nesnesi olma hali!

Neyse, procrastination en kaba anlamıyla yapılacak işleri erteleme sanatının ecnebi ismidir. Melankolik kişi, deprasyonunun da etkisiyle (deprasyondur evet) yapacaklarını erteler, hep erteler, ertelemeler onun melankolilk durumunu depreştirir, melankolisi deprasyonunu tetikler ve böylelikle sürüp gider.

Bir de Structured Procrastination vardır ki adını koyan öpülesi bir alna sahiptir. Nedir structured procrastination? Şudur, yapılacak büyük bir iş vardır, elzemdir yapılması... Kişi bu işi yapmaz, sürekli erteler. Ertelemelerinin bahanesi olarak da daha az acil işlere sarar. Örneğin tez yazmak yerine bir süredir boşlanan blog'a procrastination halleri başlıklı bir blog yazmak gibi.

İşte structured procrastination da budur. , (bu nokta ve virgül de ne be!)

12 Mayıs 2009

Gazete Habertürk'ten Dev Hizmet

Fotoğrafını çekemedim, bir adet Habertürk alan şahit olabilir.

Cumartesi günü Cevahir Alışveriş Merkezi'nde oturmuş vakit geçiriyordum prova öncesi. Önümdeki masada kıvrılmış bir Habertürk gazetesi vardı. Alıp şöyle bir göz gezdiriyordum ve dev hizmet sayfasını gördüm.

Habertürk gazetesi, İstanbul Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü'nden günlük olarak aldığı, mezarlıklara gömülen insanların isim listesini yayımlıyor. Şahane değil mi!

Bravo habertürk, gerçekten dev hizmet!

1 Mayıs 2009

1 Mayıs 2009'da böyle yazmışım: "Makul" Haller

1 Mayıs 2009 blog yazısı aşağıda...
Güzel, güzel!

1 Mayıs "Makuliyet" Günü

Ülkede yüz yıllık geçmişi olan 1 Mayıs kutlamalarında otuz iki yıl öncesine geri dönebilmiş ve bunu "makul" bir kalabalıkla gerçekleştirebilmiş olmanın avuntusu yaşanıyor.
Halkına güvenmeyen devlete halk güvenebilir mi?

Benim hâlâ umudum var (mı)!

Doppelgänger Halleri

Bir süredir kafamı meşgul ediyor:

İki kız kardeş, ikiz, tek yumurta.

Bir trafik kazası ve koma durumu.

Kızlardan biri ölüyor. Diğeri yaşam mücadelesini kazanıyor. Hastanede gözünü açtığında hayatını ölen kız kardeşi olarak sürdürmeye karar veriyor. Kimse bunun farkına varmıyor.

Dünya gerçekten garip bir yer değil mi? Bir tek bana mı öyle geliyor!

28 Nisan 2009

Deniztavşanı Halleri

National Geographic kanalında gecenin bir yarısında, ekranda deniztavşanları...

Deniztavşanları, hermafrodit, yani cift cinsiyetli ve yönelimlerini istedikleri zaman değiştirebiliyorlar. Çiftleşme sırasında biri erkek diğeri dişi rolündeyken rol değiştirebiliyorlar. Hatta, iki deniztavşanı çiftleşirken onlara bir başkası katılıyor ve böylelikle aslında rolleri değiştirmeden de çift cinsiyetli olmanın tadını çıkarabiliyorlar. Dahası, (NG kanalın yalancısıyım) çiftleşmekte olan deniztavşanlarına diğerleri öyle hızla katılıyorlar ki bir anda denizin dibinde bir deniztavşanı orjisi yaşanıyor. Hatta rivayete göre, dişi-erkek-dişi-erkek-dişi-erkek zinciri bir noktada döngüsel bir hal alıyor, yani zincirdeki tüm deniztavşanları hem erkek hem de dişi rolünü aynı anda deneyimleyebiliyor.

Bu da deniztavşanı halleri olsa gerek.

Dünya ilginç bir yer.

27 Nisan 2009

Çeşitli haller: Sahne halleri

Sahnede olmak, sahnenin en arkasında olmak, sahnenin en arkasında olup belki de en geniş görüş açısına sahip olmak (ya da öyle olduğunu düşünmek) çok rahatlatıcı bir düşünce değil. Burada sahnedeki sanatçının yalnızlığı gibi fikirlerden bahsetmeyeceğim. Sahneye çıkan herkesin (ve sahneye çıkan kişiye bakan herkesin) farklı bir tecrübesi, düşüncesi vardır bu konuda elbette.

Öyle acayip sayıda olmasa da yirmi beş yıl içinde her yıl için en az bir konserde sahnede bulunmuşumdur. Onca yıl her konserde, ne kadar rahat olduğumu düşünsem de, zaman zaman (itiraf etmeli ki çoğunlukla), kendimle ve sonrasında çevremle ilgili türlü türlü düşüncelerin istilasına uğruyor zihnim.

Bir yandan çalmakta olduğumuz şarkını ritmini belirli sınırlar içinde tutmak, bir yandan ellerimi kontrol etmek (acaba doğru bir pozisyonda mı bagetler, az sonra gelecek olan bölümde her zamanki hareketlerimi mi yapsam -alışıldık, ezberlenmiş- yoksa daha yeni bir şeyler mi yapmalı) bir yandan seyirciyle (ki aslında varlığımdan pek de haberdar olmadığını düşündüğüm seyirciyle, çünkü işlev itibariyle alt yapıdır davul, temeldir ama alttadır, bunu sahne düzlemine taşırsak arkadadır, gözden ırak olan...) iletişim kurmaya çalışmak (en azından tek yönlü) ve daha bir sürü iş. Tüm bunları yaparken de içinde bulunduğun durumdan (müzik yapmak, sevdiğin türde müzik yapmak, her türlü mecburiyetten sıyrılmış olmak, sahnede özgür olmak) keyif almak... Hepsi bir arada, alt alta ya da yan yana sıralanınca pek zor işlermiş gibi görünseler de aynı ana sığabiliyorlar.

Beni şaşırtan da tüm bunların farkında olduğunu düşündüğüm zihin hallerim. (Şimdi ritm biraz kaçtı, vokaller biraz ton dışında, simdi sol taraftaki seyircilerin ilgisini bu şarkıda tutamadık, kendi aralarında konuşuyorlar, şu anda gitarın tonu sanki biraz fazla sert bu şarkı için... ve "ama tüm bunlar da çok keyifli" değil mi, "otuz altı yaşındasın ve kendi isteğinle, kendi keyfin için yapabildiğin bir meşgalen var ve bak herkes gülümsüyor", galiba iyi bir şeyler yapıyorsunuz.)

Konser halleri ve sahne halleri bunları düşündürüyor zaman zaman. Galiba, hayattaki varlığına inandığım genel muğlaklığın kapsamında konser halleri ayrı bir yere sahip. İnişler ve çıkışlar, zihnin farklı halleri, aynı ana sıkışan düşüncelerin aralarındaki mesafe...

Bu haller bir garip haller!

Başlangıç

Nedir?

devamsızlıktan kalan bir blog sayfası daha mı?
web çöplüğündeki bir başka sayfa mı?
bir şey yapmamanın bir başka bahanesi mi?

görceğiz

başladım!