25 Şubat 2011

Kim bu insanlar ve amaçları nedir?

Evet, bu blogu takip edenleri her zaman ciddi meselelerle meşgul edemediğimin farkındayım. Bir defa sözünün eri bir insan olamıyorum yaşam şartları nedeniye. Hatırlayanlar vardır, bundan önceki bir yazıda artık burada kurmaca metinlere de yer vereceğimi belirtmiştim. Bir başka yazıda daha önce tüm yazdıklarımın yalan olduğunu itiraf etmiştim. Farkettiğiniz gibi öyle heyecanlı şeyler de olmuyor hayatımda bahsedebileceğim.
Baktım blogu boşlamaya başlıyorum, hemen Ali Cengiz oyunlarına başladım. Bu blog yazısında insanın neredeyse içgüdüsü haline gelmiş olan merak ve gizem kavramlarına sarılayım, bunu da bir fotoğraf ve soruyla pekiştireyim istedim. Zaten bu noktada yaşımın gerektirdiği ciddiyetten de çok çok uzaklardayım.
Evet sevgili takipçiler, işte size sorum budur:
Kimdir bu insanlar, masum duruşlarının arkasında hangi şeytani amaçlar yatmaktadır?
Lütfen cevaplarınızı paylaşmaktan çekinmeyiniz. Arkadaş, eş dosta da gönderiniz, onlar da yanıtlama zevkinden mahrum kalmasınlar.
Elbette dünyada hiçbir sorunun tek cevabı yok ama alternatiflerden birini merak edenler için cumartesi, pazar, pazartesi, salı kumbaracı50'deyim ilk ağızdan cevap verebilirim.

23 Şubat 2011

Büyüyünce bir bebotist olmak isteyenler için...

Küçükken ne olmak istediğimi sorduklarında aklıma büyüyünce bir bebotist olmak isteyebileceğim gelmezdi. Şimdi de gelmiyor ama sanırım bir bebotist olmak üzereyim.
Bebotistin ne olduğunu anlatabilmem için bebot'un ne olduğunu açıklamam gerek:
Bebot, resimde görülen sevimli kişi, temsili karakterdir. Ona dokunduğunuzda harekete geçer ve gözlerini kapatarak şarkısını söyler, cıkardığı notanın frekansına göre sevimli bir şekilde öne eğilir ya da gövdesini dikleştirir.
Bir bebotist olma yolunda ilerlediğinizi nasıl anlarsınız?
Bebot sesi kulağınıza hoş gelmeye başladığında...
Eliniz her boş kaldığınızda bebota sarılmaya başladığınızı fark ettiğinizde...
Gecenin bir yarısı herkes uykudayken siz kulağınızda bir kulaklıkla bebot melodileri oluşturmayı tercih etmeye başladığınızda...
Liste uzatılabilir ve uzatılacaktır da, ilerleyen günlerde.

10 Şubat 2011

Gerçekler...

Kısa bir süre önce bu blog yazarlığı işine soyunmayı aklıma koyduğum sırada, burada asla kurmaca bir şeyler yazmama kararım vardı. Nedense blogun kurmaca için uygun bir yer olmadığını düşünüyordum, hâlâ da düşünüyorum.

Son bir kaç aydır içinde bulunduğum iş hengamesi beni herhangi bir şey yazmaktan gitgide alıkoymaya başladı. Blog bir yanda bekliyor, diğer yanda yazılmayı bekleyen bir kitap var, bir başka yanda twitter/facebook vs bin bir mecrada her gün tükenmez üretkenlikleriyle insanlar bir şeyler yazıyor ve paylaşıyor...Ben bekleşip duruyorum. Beklediğim de bir şey yok aslında. Hiçbir zaman kendini aşmaya çalışan, kendiyle mücadelesi olan insanlardan olamadığımdan, "demek buymuş, ne yapalım, geride en azından 4 kitap var, bu da kârdır" mantığıyla durumu idare ediyorum. Ediyorum etmesine ama bugün ne olduysa, artık ben de üretken bir kişilik özelliği geliştirmeye karar verdim, en azından bugünlük. O nedenle blog yazılarımın arasına kurmaca bir şeyler de sıkıştırma kararımı burada, siz takipçilerin huzurunda açıklıyorum.

Lafı fazla gevelemeyeyim ağzımda, tüm bu laf kalabalığı şu cümleyi burada yazma isteğimden ortaya çıktı aslında, sırf bu yüzden yani, başka bir nedeni yok. Kimseye gizli bir mesaj da vermiyorum. Sadece şu cümleyi bir blog sayfasında görmenin keyfini yaşamak istedim:

"Bugüne kadar yazdığım herşey yalandı, tek kelimesine bile inanma!"

7 Şubat 2011

Garip dünya halleri

Bizim nesil izlemeye çok alışık.
Önceleri çocuktuk, her gece televizyona çıkan bir adamı vardı, onu izledik, alıştık netekim.
Biraz büyüdük, savaş çıktı yanıbaşımızda, izledik.
Biraz daha büyüdük, biri bizi gözetledi severek izledik.
Interneti sevdik, sonra web kamerası icad olundu, chatroulette'te tanımadığımız kişileri izlemeye başladık (henüz karşılaşmamış olanlar aman dikkat).
Biraz daha büyüdüğümüzde aynı savaş bir daha çıktı, yanıbaşımızda, bu kez "aynı heyecanı vermedi" diye düşündük, yine de bir adamın idamını izledik.
Son günlerde devrim izliyoruz, içimiz kıpırdanıyor. Gıpta eden var, bizde olur muydu diye düşünen var, "bu devrim değil" diyen var...
İzemeye devam ediyoruz.
Garip dünya halleri sürüyor.