7 Eylül 2011

Sessizlik

Bir süre, belirsiz bir süre, başka seslerle buluşmak amacıyla sessizlik...
Ses yok!

27 Ağustos 2011

Koku mu ses mi?

"Koku"nun en temel duyu olduğu söylenir. Proust'ta, Suskind'de (ve diğer bir çok yazarda) insana dair, derinlerdeki dürtü ve duyguları harekete geçiren arkaik bir olgu olarak karakterler koku duyusuyla kendi hikâyeleri içinde yüzleşirler.
Kendi tecrübem biraz farklı (insanın kendisi hep farklıdır zaten (!)). "Ses", kendimi tanımaya çalışmak, geçmişimle olan bağları gözden geçirmek ve bu bağları anlayabilmek adına her zaman daha güçlü bir kaynak oldu benim için. "Ses" derken de ağırlıklı olarak müzik sonrasında da diğer düşünebileceğiniz tüm sesler geliyor.
En son 26 yıl önce dinlemiş olduğum bir şarkı beni 12 yaşıma, o zamanki dünyaya kısa sürede ulaştırabiliyor. Tabii ki o dünyanın ne kadarı "şu anki ben"in bir yaratımı bilemiyorum. Bildiğim tek şey o seslerin "şu anki ben"i bir şekilde dönüştürdüğü.
Bu durumu anne karnında diğer duyu organlarının aksine sesin, daha doğmamış insan yavrusu üzerindeki etkisiyle (oldukça yüzeysel ve sezgisel bir biçimde) açıkamak mümkün olabilir.
Bu konuda biraz araştırmak ve okumakta yarar var.

25 Ağustos 2011

Şaka

Geçmişimde, bugünümde hayatımda olan, eğer istersem her şeyi yapabileceğime dair mesnetsiz inancın bende yeşermesi için tohumlarını atanlar, hepinize sözüm: şaka mısınız?

//proje365 hakkında bilgi için...//

20 Ağustos 2011

"Hepimiz aynı gemideyiz"

Savaş, "vatan-millet"i de içeren her türlü aidiyet, ikiyüzlülük, hırs, yalan... Liste uzar gider ve sonrasında birileri çıkıp şöyle der: "hepimiz aynı gemideyiz."
Hangi gemide olduğumuz belli değil mi?


//proje365 hakkında bilgi için...//

19 Ağustos 2011

Anneannem

Sabah koşusunda gördüğüm, evinin önündeki begonvilleri kırk beş dakika boyunca sıkılmadan, dikkatlice sulayan bembeyaz saçlı yaşlı kadının anneannem olduğuna yemin edebilirdim.
Oksijen eksikliği mi yoksa başka bir şeyin etkisi mi bilmiyorum.



18 Ağustos 2011

Dünya daha da karanlık bir yer olmaya başlıyor

Gitgide daha karanlıklaşıyor dünya, doğru bildiklerinizi unutmaya hazır olun, en derinlere gizlediğinizi düşündüğünüz hırslarınızın, korkularınızın serbest kalacağı günler yakın. Şimdiden hazırlanın, yavaş yavaş bir başkası olmaya...
Artık bilinçdışınızla yaptığınız anlaşmanın sonuna geldiniz.


//proje365 hakkında bilgi için...//

14 Ağustos 2011

Tatil dönüşü

Tatilin rehaveti ve tatlı yorgunluğu, yemek boyunca içilen kırmızı şarabın da etkisiyle, kahveler geldiğinde bir sessizliğe neden olmuştu. Bu sessizlikte ertesi gün çıkılacak dönüş yolunun bir payı var mıydı bilinmez, fakat iki gece önce yine aynı masada, aynı insanlar, kısa bir süreliğine geride bıraktıkları "gerçek" hayatlarına geri döndüklerinde asla yerine getiremeyecekleri "önemli" kararlar almakla meşguldüler.
Belki de sessizliğin nedeni sadece buydu.



12 Ağustos 2011

Dil dertleri

"Nasılsın?"ın samimiyetsiz ve anlamsız bir soru olduğunu tüm dünyayla paylaştığım gün aklıma bir arkadaşımın bahsettiği bir başka dil derdi konusu geldi:
"Herhalde"

"Herhalde" ne demek?

Bu bileşik kelimeyi oluşturan iki farklı kelimenin bir araya gelmesi şu anlamı yaratmaz mı?
Her durumda! Yani, şüphe yok!

Peki gerçek anlamı nedir, genelde nasıl kullanıyoruz?
- Akşam geliyor musunuz?
- Herhalde geliriz!
- Yani?

9 Ağustos 2011

Nasılsın?

"Nasılsın?" nasıl bir sorudur?
"Nasıl" ne anlama geliyor ki "nasılsın?" anlamlı bir soru olsun.
Hele nezaket gereği genelde hiç düşünmeden bir çırpıda ağızdan çıkıveren bir soru olması daha da ilginç kılıyor durumu.
- Nasılsın?
- Etli, butlu, kanlı, canlı
- Nasılsın?
- Genelde nemrut...
- Nasılsın?
- ...!
"Nasıl" kelimesini TDK'da arayınca soru cümlesiyle ilgisiz sonuçlar çıkıyor. Başka sözlükler elbette başka sonuçlar verebilir. Buyurun siz de göz atın


Nasılsın sorusu anlamsız ve bu nedenlde de genek kullanımının aksine nezaketsiz bir soru. Yeni bir şey koymalı ortaya, en azından daha samimi...

Not: Bir Hakkı Devri uslubu hissettim yazımda, yazmış da oldum, neyse!

//proje365 hakkında bilgi için...//

7 Ağustos 2011

Teoman'ın hayal kırıklığı

Teoman'ın müziğini hiçbir zaman sevmedim. Çok sık dinlediğim söylenemez fakat orada burada duyduğum kadarı bir yargıya sahip olmama yeterli diye düşünmüşümdür.
Teoman'ın müziğini sevmediğim gibi dışarıdan göründüğü kadarıyla tanıyabildiğim Teoman'ı da hiçbir zaman sevmedim.
Neyse, bunların çok önemi yok, fazlasıyla öznel yargılar. Teoman'ın müziği bırakması da değil mesele...
Benim önemli bulduğum ve Teoman hakkındaki görüşlerimi gözden geçirmeme neden olan şey müziği bıraktığını açıkladığı metindir. (Eğer bu yeni bir pazarlama taktiği değilse, yani samimiyse, benim de kafamı kurcalayan noktalara değinmesi nedeniyle önemli bir metin.) Hakkında uzun uzun yazılabilecek bir metin. Sanatın ya da sanatçının ne olduğunu elbette Teoman'dan öğrenecek değilim fakat yaptığı işe yıllarını vermiş bir insanın hayal kırıklığını yansıtması bakımından önemli bir metin.
Teoman'ın web sitesinden yazıldığı orijinal halini buraya kopyalamak istedim fakat şöyle bir mesajla karşılaştım.
Dediğim gibi, eğer bir pazarlama cinliği değilse ilginç bir hal aldığı söylenebilir bu işin.
Bekleyip göreceğiz.



6 Ağustos 2011

Sus

Söyleyecek sözü olmadığında ya da susmak gerektiğinde susmalı insan.

4 Ağustos 2011

Karanlık

Bazen kendimi bomboş bir odada, yalnız olarak hayal ediyorum.
Aslında odanın boş olduğundan emin değilim, sadece o şekilde hayal ediyorum. Odada, bir yerlerden içeri sızan ışık beni rahatsız ettiğinde, gözümün önünde henüz belirmeye fırsat bulamayan pencerenin yerine tuğladan bir duvar örüyorum. Tüm pencereleri sırayla kırmızı tuğlalarla kapattıktan sonra kafamı yukarı kaldırıyorum. İşte o anda duvarlarla çevrelendiğini hissediyorum. Karanlığın ortasında yapayalnız olma fikri beni ürkütüyor. Sol tarafımdaki duvarın yüzeyinde küçük bir boşluk yaratıyorum. Etrafım hâlâ karanlık. Gece olmalı...
Gözlerimi sıkı sıkı kapıyorum.
Bir süre sonra, az önce üzerini kapattığım pencerenin tuğlasından bir ışık sızıyor. Ay çıkmış olmalı...
Birden kapı geliyor aklıma.
Gözlerimi sıkı sıkı kapıyorum.
Değişen bir şey olmuyor.
Bir defa daha deniyorum. Sonuç aynı.
Karşıdaki pencerenin tuğlasından içeri sızan ışıkla yaşamayı öğrenmelisin, diyorum.
Gözlerimi sıkı sıkı kapıyorum.
Kende kendimi onaylıyorum...



//proje365 hakkında bilgi için...//

2 Ağustos 2011

El

Otobüste, ayakta... Sıkışık ve nemli bir otobüs, havasız.
Sahibi belirsiz, yaşlı, büyük bir el. Uzun parmaklar, oturduğu koltuğun önündeki metal tutacağa uzanmış. Şoförün "ilerleyelim" çağrısına uyan kollar, göbekler, çantalar görüş alanına girip çıkıyorlar. El orada duruyor. Büyük bir el. Sahibi belli olmayan bir el. Bir sol el. Önündeki metale tutunuyor. Otobüsün sıkışık trafikteki hareketlerine tepki veriyor, o hareketlere uyum sağlamaya gayret ediyor. Frenle önce geriliyor, öne yaslanan sahipsiz bedeni durduruyor. Hareketlenmeyle birlikte metale daha sıkı yapışıyor.
Ele bir daha bakıyor. Üç yıl önce ölen dayısı aklına geliyor. Kocaman bir adam. Son günlerinde ona sarılarak, sarsılarak ağlayan kocaman bir adam. Neden tüm bunlar şu anda oluyor! Önünden kollar, bedenler, çantalar geçiyor. Bir ara, elin sahibinin sahipsiz yüzünü görebileceği bir boşluk oluşacak gibi hissediyor.
Bir damla gözyaşı... Tanımadığı insanlarla dolu otobüsün içinde ağlamaya başlıyor. Sahipsiz koca elin sahibinin bakışlarıyla tanışmamak için ilk durakta yağmurun serinletici damlalarında teselli bulmak için kendini dışarı atıyor.


//proje365 hakkında bilgi için...//

31 Temmuz 2011

Geçmiş Zaman

Tam bir yıl önce bu zamanlar "başlangıç noktasına geri dön" yayımlanmıştı.
Diğer kitaplarım gibi, az da olsa, okuruna ulaşmaya çalışan bir kitap oldu benim için. Okuyan, yorum yapan, bir kaç satır da olsa görüşlerini paylaşan herkese teşekkürler, başlangıç noktasına geri döndüğümü düşündüğüm bugünlerde...



29 Temmuz 2011

Şarkının sözü

"şeyleri oldukları gibi değil, kendimiz nasılsak öyle
görüyoruz"
h



27 Temmuz 2011

Yol

Yol muydu yoksa yolun sonundaki beni bekleyen son muydu beni düşündüren, düşüncelerimin bulanıklığıydı belki tüm bunların nedeni ya da bulanıklık düşüncesinin kendisi, beni tekrarlara düşüren...




26 Temmuz 2011

Calvino

"Bazen insan kendini eksik hisseder, oysa sadece gençtir."
Ey Calvino, sana inanmak istiyorum tüm kalbimle ama ne zaman bitecek bu gençlik çağı?




25 Temmuz 2011

Kötü karne

Hastane çıkışında, ellerindeki karton dosyalar içinde röntgen ya da mr filmlerini taşıyan yorgun, hasta insanların bir kısmı karne almış çocukları hatırlatıyor bana. Belli ki yorucu ve yıpratıcı geçen onca yılın ardından karne de kötü gelmiş.


//proje365 hakkında bilgi için...//

24 Temmuz 2011

Henüz yazıl(a)mayan

Bir an içim geçmiş olmalı.
Gözlerimi açtığımda bulunduğum odada kimse yoktu. Şaşırtıcı bir durum olmadığını düşünsem de buna inanmak istemiyordum, inanmak işime gelmiyordu. Yine de evin içinde yapayalnız olduğumdan emindim, bu yüzden hiç kimseye seslenme ihtiyacı hissetmeden sessizce yerimden kalktım. Bir ürperti omuzlarımı sarstı. Az önce oturmakta olduğum koltuğun kenarında büyükbabamın yün hırkası vardı. Sabah ayazının dışarıda beni beklediğini düşünerek kollarının altı incelmiş hırkayı sırtıma geçirdim. Evin kapısına gelene kadar dışarıdaki güneşli günün farkında değildim. Kapıyı açtığımda güneş yüzüme bir ...... gibi çarptı, iki gündür nefes almadan devam eden fırtınadan eser yoktu. Nedensiz yere huzurlu hisettim, belki de bir nedene ihtiyacım yoktu.
Sol yanda Yusuf, minibüsün yanında beni bekliyordu, yavaş bir el hareketiyle beni içeri davet etti. Kendisi de bindi, tek kelime etmeden kontak anahtarını çevirdi ve minibüs hareket etti.
Bir süre sonra ev, arkada, küçücük bir noktaya dönüştü ve yokoldu.


//proje365 hakkında bilgi için...//

23 Temmuz 2011

Yeni yıl

Günlerce öncesinde çekilmiş, dekoruyla, coşkusuyla, her şeyiyle sahte bir yılbaşı kutlamasıydı ekrandaki.
Bir an, sahne olarak tasarlanmış alanda dans eden kalabalığın arkasında, masada tek başına oturan bıyıklı adama takıldı gözleri. Çevresindeki diğerlerinin aksine bu sahteliğe isyan ediyordu sanki. Önündeki tabağa odaklanmıştı (belki de sahte olmayan tek şey tabaktaki yemekti).
İşte tam da o anda, ekrandaki adamın ölmüş olabileceğini düşündü. Evet, bu bir olasılıktı, yeni yılı karşılayan geri sayımın başladığı dakikada, ekranda kendinden geçmiş bir halde eğlenen kalabalığın içindeki bu adam belki de çekimden hemen sonra bir kaza geçirmiş ve ölmüştü.
Gerçeği hiçbir zaman bilemeyecekti.

//proje365 hakkında bilgi için...//

22 Temmuz 2011

Edebi soru?

Kendiliğinden "değerli" olarak adlandırılabilecek bir edebiyat eseri ya da gelenek olabilir mi?
Neyi tartışıyoruz?


//proje365 hakkında bilgi için...//

21 Temmuz 2011

Tanışma


"Artık seni tanıyamıyorum," dedi.
"Belki de hiçbir zaman tanımamıştın, sadece tanıdığını düşünmüştün. Düşünmüştük!" dedim.
Durakladı, böyle bir cevabı beklemiyordu sanırım.
Bunca yıldır bu tür sessizliklere son veren taraf her zaman o olmuştu. Bu kez ben erken davrandım:
"Peki, yeniden tanışmaya ne dersin?"
Yüzünün gergin ifadesi bir anda yumuşadı.
Gülümsedi.

19 Temmuz 2011

En seksi ney?

Milliyet Gazetesi'nden büyük bir gazetecilik örneği... En seksi porno yıldızları en sevdiğimiz ulusal gazetemizin internet yayınında.
Galerimizde toplam 60 fotoğraf var. En seksi 30 porno yıldızını 30'dan geriye saymak suretiyle okurlarının karşısına getiren Milliyet bu hizmetini bir başka hoşlukla taçlandırıyor: referans olarak da meraklı okurlar için her bir yıldızın ismini veriyor.
Bu güzel hizmetin sonucunda aklıma bir kaç soru takılıyor: bu listeyi kim, nasıl belirliyor, oylama nasıl yapılıyor ve hangi seçim kriterleri kullanılıyor?


//proje365 hakkında bilgi için...//

18 Temmuz 2011

Meme

Ağlamayana meme vermiyorlarsa bu dünyada, neden susuyoruz, uzun süredir bunu düşünüyorum. Bu durumu onayladığım için değil, yanlış anlaşılmasın, hep beraber bağırdığımızda dünyanın nasıl bir yer olacağını merak ettiğimden!


//proje365 hakkında bilgi için...//

17 Temmuz 2011

İstekler ve ihtiyaçlar

Doktor bir yandan bilgisayar klavyesine dadanan kara sineği mekanik el hareketleriyle kovalamaya çalışıyor diğer yandan ilgisinin aslında benim üzerimde olduğunu belli etmek amacıyla gözlerini gözlerimden ayırmamaya gayret ediyordu. Sakin bir sesle "ihtiyaçlarımız ile isteklerimiz arasındaki ayrımı artık belirgin hale getirmemiz gerekli," dedi ve sol avcunu masaya vurdu, sinek kaderiyle yüzleşmişti sonunda.
Her zamanki gibi birinci çoğul şahısta konuştuğu için gerçekte kimler hakkında konuştuğunu anlamamıştım.


//proje365 hakkında bilgi için...//

Devam...

Çevrelerinde olup bitenlere rağmen hayatlarına hiçbir duraklama yaşamaksızın devam edebilen insanlar, size işte bu nedenle hayranlık duyuyorum, bunu nasıl başarabildiğinizi anlayamasam da!


//proje365 hakkında bilgi için...//

15 Temmuz 2011

Çılgınlık

...toplumun deliliğe teslim olduğu günlerin başlangıcıymış tüm o olanlar. Bizler o zaman bunun farkında değildik tabii, birbirimizi öldürmekle o kadar meşguldük ki!




14 Temmuz 2011

Tekrar: iş yeri

İş yeri garip bir yer.
Uyumakla geçen ortalama 8 saatini dışarıda bırakırsak, hayatımızın yarısını iş yerinde geçiriyoruz. Tanıdığımızı düşündüğümüz ama asla tanıyamayacağımız garip insan topluluğuyla birlikte... Aynı binada, aynı odada, aynı masanın etrafında... Kurallarını hep bir başkasının koyduğu bir oyunda...
Kimse insanlığın rasyonel bir temele dayandığını iddia etmesin bana. İkna etmeniz mümkün değil!


//proje365 hakkında bilgi için...//

13 Temmuz 2011

Yetişkin

Bu arada "yetişkin" derken kafamda tam olarak nasıl bir kavramın olduğunu bilmediğimi farkettim. Sözcükleri, anlamlarını derinlemesine düşünmeden kullanınca bu tür yanılgılara düşüyor insan. "Yetişkin"i tarif eden bir çok alan var (hukuk, psikoloji, fizyoloji, cinsellik, yaş vs vs) ve bunların işaret ettiği tarifler her an kesişmek zorunda değil.
Yeni bir şey söylemediğimin farkındayım elbette!


//proje365 hakkında bilgi için...//


12 Temmuz 2011

Yalan meselesi

Şu yalan meselesi insan hayatının her döneminde karşısına çıkıyor. Çocukluktan başlayarak insan hayatını ele geçiriyor. Erasmus'un "Deliliğe Övgü"sünde Stultitia'nın da dolaylı olarak bahsettiği gibi, sadece ve tamamen doğruyu söylemek ve bu konuda ısrarcı davranmak, beraberinde "deli" yaftasını getirebiliyor. Sonuçta hayatla başa çıkmanın yolu olarak "yalan" ya da "-mış gibi yapmak" gitgide hayatı ele geçiriyor. Ne de olsa ortada bir "sapma" durumu söz konusu. Tabii ki bir "sapma"dan ziyade "ortayol" insan karakterine daha uygun. Bu nedenle de yalan ve ikiyüzlülük, hayatı sorunsuz sürdürmek için bir kural halini alıyor.
Bu konuda daha uzun bir şeyler yazmak gerek sanırım.


//proje365hakkında bilgi için...//

11 Temmuz 2011

Dünya karanlık bir yere dönüşüyor

Seksenlerin başında çocuk olmak, ergenliği Özal döneminde geçirmek, tutunacak bir ideolojiye sahip olamamak... Bunların hiçbiri bahane olamaz farkındayım. Kendimi bildim bileli çevremde olan bitene bir anlam vermeye çalışıyorum, bunda çok başarılı olmadığımı bilmeme karşın, belki de tutarlı olarak yapmayı sürdürdüğüm ender şeylerden biri bu. Her defasında gördüğüm şey bana hiç umut vermiyor. Buna karşılık, kendimi politik bir duruşla tanımlama ihtiyacı da hissetmedim, dediğim gibi, güven eksikliği ve inançsızlık... Yine de hiçbiri bahane olamaz, farkındayım.
Bulunduğum noktadan etrafıma baktığımda insanların düzen dedikleri şeyin tutarlı bir ikiyüzlülükle örüldüğünü görüyorum. Durduğum noktayı değişken olarak alsam da gördüklerim sabit kalıyor bu denklemde. Yetişkin saydığımız, yaşına, tecrübesine, geçmişine, sözlerine, varlığına itibar gösterdiğimiz insanlar gözümüzün içine bakarak bize yalan söylüyorlar. İçinde yaşdığımız dünyanın gerçek yüzünü bize göstermek için birbirleriyle yarışıyorlar.
Diğer yanda da sanatçılar (aynı şekile yaşların, sözlerine, davranışlarına itibar ettiğimiz türden olanlar) bize içinde yaşadığımız dünyaya başka bir gözle bakma seçeneğini sunuyorlar. Bizi kandırarak, daha iyi bir dünyanın varlığına umutsuzca inanmamızı sağlıyorlar, sesleriyle, renkleriyle, sözcükleriyle... En karamsarı bile o umutsuz inancın içimizde bir yerlerde tomurcuklanması için elinden geleni yapıyor. Belki de şairin dediği gibi, herkes kendi rolünü oynayıp sahneden iniyor.
Siz ne düşünürsünüz bilemem ama her ne olursa olsun, dünya her geçen gün daha karanlık bir yere dönüşüyor.


//proje365 hakkında bilgi için...//

10 Temmuz 2011

Körlük

"Empati denen tutum eksik olduğu zaman gerçeklerle yüzleşebilmek için her şeyin sizin başınıza gelmesini beklersiniz. Oysa yanıbaşınızda ya da memleketin her köşesinde yıllardır yaşananlara bir göz atma zahmetini gösterebilmiş, bunu bir kez olsun kendi çıkarınızı gütmeden yapabilmiş olsaydınız belki sizi samimi bularak size inanacak bir kaç kişi bulurdunuz çevrenizde. Şu anda çevrenizde olduğunu düşündüklerinizi de sizinkinden farklı bir son beklemiyor!" diye bitirdi sözlerini kürsüdeki genç.
"Açık mikrofon" gecesinde yine sahibini bulmayan konuşmalardan biriydi. Herkes merakla sıradaki sarışının anlatacaklarını bekliyordu.



9 Temmuz 2011

Tatil

Herkesin büyük umutlar ve beklentilerle, gündelik yaşamdan sıyrılarak, sistemin tanımladığı sınırlı hareket alanında özgürmüş gibi davrandığı, kısa süreli kendini kandırma mekanızmasının genel adıdır, farklı çeşitleri bulunur.

//proje365 hakkında bilgi için...//

8 Temmuz 2011

Çoğunlukla karamsar

Çoğunlukla karamsar...
İyimser olmak için neden bulmak gerekir, oysa karamsar olmak için çabaya gerek yok. Klişe olacak evet, ama klişenin de klişeliği haketmiş olduğunu unutmamak lazım: durmuş bir saat günde iki defa doğru zamanı gösterir, dijital değilse tabii... Ben de karamsarlığımı sürdürmeye karar verdim, çünkü çoğunlukla tembelim, aynı türe mensup olduğum insanlar gibi. Durmayı harekete tercih ederim. Durmuş saat ben miyim, başkaları mı, cevabı olmayan bir soru muhtemelen. Bu nedenle de cevap aramak yerine sormaya devam!
Evet, çoğunlukla karamsar...


//proje365 hakkında bilgi için...//

6 Temmuz 2011

Şike

Şike
Ekiş
Eşik
Ekşi
Ek
İş
Eşek (e joker)



5 Temmuz 2011

Kimse yok(!)

"Orada kimse var mı?"


//proje365 hakkında bilgi için...//

4 Temmuz 2011

Gösteri

"Bundan sonra herkesin gösterisi kendine," dedi sahnedeki tuhaf giysili adam. Ne dediğini bilir bir hali yoktu, zaten kimse de onu ciddiye almamıştı, gülüp geçmiştik.
Bugün olanlardan sonra pek azımız sahnedeki adamın söyledikleri ile olaylar arasında bir bağ kurabilmiştik. Kurabilenler için de artık yapacak pek bir şey kalmamıştı zaten, yangın yaşadığımız yeri tanınmayacak hale getirmişti.


//proje365 hakkında bilgi için...//

3 Temmuz 2011

kurmaca

Hayatının kurgusunda, bir yerlerde, bir hata olmuştu ve bu noktada geriye dönebilmek için yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Artık varolmayan seçeneklerini kurmaca dünyada yaratmaya karar verdi. Yapabileceği çok şey vardı, biliyordu.


2 Temmuz 2011

Bilmece

BUZ gibi bir limonata istiyorum, dedi kız.
BAZ, dedi oğlan kendi kendine, içinde bulunduğu tartışmanın bir bazı yoktu.
YAZ öyleyse tüm bunları, dedi kız, al sana bir hikâye...
YOZ bir hareket yapmak istemiyordu, oğlan.
YOK, dedi kız, sen yine de bildiğini yap tabii.
ÇOK rahatlatmadı bu sözler oğlanı.
KOKusu burnumda taze nanenin, dedi kız.
KOR gibi içten içe yanıyordu oğlan.
KAR soğukluğunda olsa diyordu kız, hiçbir şey umurunda değildi.
BARa doğru yönelmişti bile o sırada oğlan.
DAR eteğini düzeltti fırsattan istifade ederek kız.
NAR ve votka diye düşündü oğlan, her şeyi unutmasına yeterdi.
NURgül'ü aradı fırsattan istifade ederek kız.
DUR, dedi oğlan kendi kendine, döndü, barmene bir şeyler daha fısıldadı.
KURdukları oyun işe yarıyordu, öyle dedi, fırsattan istifade eden kız Nurgül'e.
KÖR olmak gerek diye düşündü oğlan, kız ondan hoşlanıyordu besbelli.
KÖZleri daha da alevlendirmişti işte kız.
ÇÖZmüş olmanın verdiği güvenle bilmeceyi, kızı bıraktığı yere yöneldi oğlan.
GÖZlerini son bir defa boş bıraktığı masaya dikmişti kız.
GEZintisi belki de biraz uzun sürmüş olmalıydı oğlanın, döndüğünde masada kızdan eser yoktu.
BEZi elinde bir gorevli, bardağın yuvarlak, kurumuş lekesini çıkarabilmek için masasyı siliyordu.
BUZ gibi limonatayı tek dikişte bitirdi oğlan, hiç duraklamadı bile, çaresizce orayı terk etti.


//proje365 hakkında bilgi için...//

1 Temmuz 2011

Erik

"Hayat, kendini tekrar etmeye mahkum döngüsel olayların bir takım tesadüflere indirgenmesiyle açıklanamayacak kadar karmaşıktır," dedi çocuk, fısıldayarak. Yanındaki anlamsız bir ifadeyle ona bakıyordu. Sonra, bir anda hareketlendi ve tam karşılarındaki erik bahçesine daldılar, birlikte. Gözleri sert, sulu, papaz erikler dışında bir şey görmüyordu artık.



//proje365 hakkında bilgi için...//

30 Haziran 2011

Virgül

İlişkimize bir virgül koyalım. Dedi. Soluklanalım, Noktalama işaretlerini doğru kullanmayı hiçbir zaman becerememişti, Metaforla arası olmadığı gibi iyi bir sevgili de değildi zaten,.

//proje365 hakkında bilgi için...//

29 Haziran 2011

İş yeri

İş yeri garip bir yer.
Uyumakla geçen ortalama 8 saatini dışarıda bırakırsak, hayatımızın yarısını iş yerinde geçiriyoruz. Tanıdığımızı düşündüğümüz ama asla tanıyamayacağımız garip insan topluluğuyla birlikte... Aynı binada, aynı odada, aynı masanın etrafında... Kurallarını hep bir başkasının koyduğu bir oyunda...
Kimse insanlığın rasyonel bir temele dayandığını iddia etmesin bana. İkna etmeniz mümkün değil!


//proje365 hakkında bilgi için...//

28 Haziran 2011

Tekzip

Pazartesi'nin tekzip yazısıdır:
27 Haziran 2011 tarihinde cemucan.com adresinde "Pazartesi" başlıklı yazıda hakkımda mesnetsiz iddialarda bulunan şahsa karşı cevap hakkım doğmuştur. Hakkımda "samimiyetsiz" olduğuma dair ithamlarda bulunulan söz konusu yazıda "sahte umutlar vaadettiğim"e yönelik yakışıksız yakıştırmalar yer almıştır. Bu çirkin iddialara cevap vermenin bile bir vakit kaybı olacağını bilmekle birlikte, bunları cevapsız bırakmanın bazılarına cesaret verebileceği düşüncesinden hareketle bu kısa tekzip yazısı kaleme alınmıştır.
Pazartesiyi samimiyetsiz olmakla suçlayanları aşağıdaki sorular ve vicdanlarıyla başbaşa bırakıyorum.
Siz değil miydiniz spora, diyete başlamak için pazartesiyi bekleyen?
Sigarayı bırakma kararınızı pazartesiden itibaren uygulamaya geçireceğinize dair yeminler eden...
Tutamadığınız bir sözü idare etmek için, "pazartesi ilk iş" diyerek zaman kazanmak isteyen...
İşte, esas samimiyetsiz olanlar, bu bahanelerin ardına sığınarak pazartesiyi kendi samimiyetsizliklerinin kılıfı olarak kullananlardır.
Kamuoyuna duyurulur.


//proje365 hakkında bilgi için...//

27 Haziran 2011

Pazartesi

"Sahte bir başlangıcın sahte umudunu taşır pazartesi. Cuma'dan farksızdır bu özelliğiyle. İkisinin de vaadettikleri şeyleri yerine getirmediklerini düşünürüm, samimiyetsizdirler... Haftanın günleri hakkında insana özgü sıfatlar kullanmak alışkanlığım değildir bayım, yanlış anlamayın. Sadece siz sordunuz da aklıma geldi... Evet, pazartesidir bugün, günlerden pazartesidir."

//proje365 hakkında bilgi için...//

26 Haziran 2011

Yazmamak

Bu da bir seçenektir, her zaman. 
Mesela bugün!

25 Haziran 2011

Sarhoş

Başkalarının nedenlerini bilmiyordu ama o, kim olduğunu unutmak için içiyordu. İçkinin ona hatırlattığı tek şeyse olmak istemediği bir insana dönüştüğünü unutmak için daha fazla sarhoş olmaya ihtiyacı olduğuydu.
Hayatı, bu basit çelişkide sıkışmış gibiydi...


//proje365 hakkında bilgi için...//

24 Haziran 2011

"Yrgn" ya da "ou"

Yrgnd, çk yrgnd, ssl hrflr yzmyck kdr yrgnd...

ya da

ouu, o ouu, ei aei aaa aa ouu...


//proje365 hakkında bilgi için...//

23 Haziran 2011

Seçenek

Her zaman bir seçeneğinin varolduğu düşüncesinin sağladığı rahatlığın bir kandırmaca olduğunu bilen pek az insandan biriydi.
Mutluydu yani...

//proje365 hakkında bilgi için...//

22 Haziran 2011

Sarı çizmeler

Sokağın ortasındaki sarı çizme...
Sahibini mi bekliyordur umutsuzca?
Artık bir işe yaramadığı için mi sokağın ortasında durmaktadır?
Kim sarı çizmesini bir sokağın ortasında bırakıp gider umursamaz tavrını dünyaya kanıtlamak istercesine?
Nasıl bir insan sarı, kesik, terkedilmiş tek bir çizmeden medet umar, hikâyesinin nesnesi olması için?






//proje365 hakkında bilgi için...//

21 Haziran 2011

Zaman gösterecek

"Zaman gösterecek," dedi. "Çalışmalarınızın sonucunu zaman gösterecek."
Aslında zaman hiçbir şeyi göstermeyecek. Sadece sonuçları görebilmek için geriye dönmeye ihtiyaç var, geriye dönmek de ileride olmayı gerektirir.
Sanırım mesele bundan ibaret, yoksa zamanın bir şeyi göstereceği yok.


//proje365 hakkında bilgi için...//

20 Haziran 2011

Ciddiyetsiz

Umutsuz ve yorgun başlanan bir günün farklı bitmesini beklemek yaşamın kurgusuna ters düşer. Düşüncelerimin hızı yerine parmaklarımın hızının izlerini taşıyan bir metin olacak bu, metin denebilirse. Herhangi bir örüntü taşımayacak, herhangi bir gönderme de...
Yatakta yazılan her metnin ortak kaderini taşıyacak, ciddiyetsiz!


//proje365 hakkında bilgi için...//

19 Haziran 2011

Ajanda

Ajanda kullanabilen insanlardan değilim, bir türlü de olamadım. Denedim, ama olmadı. İlk günler özenlidir insan, günü gününe, uzun ve düzgün cümlelerle yazar. Daha sonra boşluklar girer araya! Ne olmuştur o günlerde de sayfalar boş kalmaya başlamıştır, yaşam o kadar yoğun mudur, ajandaya iki cümle yazılamayacak kadar! Cümlenin sonuna soru işareti konmaz, çünkü cevap bellidir. Boşluklar tembelliğin işaretidir, insanlığın kaderidir.
Ajanda kullanabilen insanlardan değilim, olamadım bir türlü.


//proje365 hakkında bilgi için...//

18 Haziran 2011

Kendini tanımak

Aslında bir bok bilmez insan, kendini tanıdığını sanır. "Hangi etkilere ne tür tepkiler veririm?" Bu sorunun cevaplarını belirli gözlemler sonucu eder, birikmiş hesaplar arasından bir çıkarıma varır, bir sonraki muharebede kullanmak üzere dersimizi çıkarırız. Sonuç! Sonuç, kendimizi tanıdığımızı düşündükçe aslında "bir bok bilmediğimiz" fikrine daha da yaklaşmış olmamızdır.
Kendimi tanıyorum diyen kişinin yanından sessizce uzaklaşırım.


//proje365 hakkında bilgi için...//

17 Haziran 2011

Özür dilerim

"Özür dilerim," diyordu, "özür dilerim."
Başka bir kelime çıkmıyordu adamın ağzından. Kimse bir anlam verememişti, önceki gün öğle saatinden beri bir değişiklik yoktu. "Özür dilerim," diyordu, başka bir kelime çıkmamıştı adamın ağzından. Kimse bir anlam verememişti, oysa geçmişe dönük değildi sözleri. Bir çoğu, nedenini ertesi gün gazetelerini okudukları zaman anlayacaktı.


//proje365 hakkında bilgi için...//

16 Haziran 2011

Gecikmiş

Gecikmiş bir merhaba, gecikmiş bir karşılaşma, gecikmiş bir çaba, gecikmiş bir "seni seviyorum", gecikmiş bir veda, gecikmiş bir teselli, gecikmiş bir özür, gecikmiş bir yazı...


//proje365 hakkında bilgi için...//

15 Haziran 2011

Çelişki

Çalışma masasının başına oturmamak için bir neden daha bulmuştu: Büyük ihtimalle kimsenin ilgisini çekmeyecek hikâyeler yazma isteği anlamsız bir çaba değil miydi zaten!


//proje365 hakkında bilgi için...//

14 Haziran 2011

Kafamın içindeki

Dünya korkutucu bir yer.
Eğer sokakta, iş yerinde, alışveriş merkezinde gördüğüm insanların kafasından, benim onlar hakkında düşündüklerimin birazı bile geçiyorsa, bu dünya korkutucu bir yer demektir, hem de çok.


//proje365 hakkında bilgi için...//

13 Haziran 2011

Yokuş (Armağan Sönmez'e sevgiler)

"Yokuş yukarı tüm yollar.
Sorun dolu tüm insanlar,
'İnsanlık bu mu' diye,
Dolup dolup boşalırlar.

Birahaneler, meyhaneler dolu,
Yok mu bunun yolu."

Sahnedeki adama bardaki kalabalığın bağıra bağıra eşlik ettiği şarkı aslında onları anlatıyordu bir bakıma.


//proje365 hakkında bilgi için...//

12 Haziran 2011

Seçimler

Bir dönemeçte olduğunu hissediyordu, bir karar vermeliydi.
Hayatında almış olduğu kararları düşündü. Karar vermenin, bir seçim yapmanın aslında ne kadar kısıtlayıcı bir şey olduğunu... Geride bırakılan onlarca seçeneğin varlığıyla yaşamı sürdürmenin zorluğunu...
Önüne konan tüm şeçeneklerin, kelimenin gerçek anlamıyla "önüne konan şeçenekler" olduğunu düşündü. En son ne zaman kendi seçeneklerini yaratmıştı, en azından bunu aklına getirmişti? Hep başkalarının ona sundukları arasından seçimler yapmıştı ve bunu da özgürlük olarak sunmuşlardı ona. Çaresiz ve güçsüz hissetti.
Bir dönemeçte olduğunu hissediyordu, bir karar vermeliydi. Yeni bir şey denemeye hazır olmadığını düşündü, elini şişeye uzattı. Bu öğlen de kola içecekti.


//proje365 hakkında bilgi için...//

11 Haziran 2011

Kendini kandırmak

"Dünyadaki en faydalı insan özelliği nedir" gibi saçma bir soruyla karşılaşmak isterim her zaman! Cevabı bende hazır bulunan pek az sorudan biridir bu. Terddütsüz yapıştırırım cevabı: kendini kandırmak.
Şanslı insanlara özgü bu özellik fazlasıyla değerlidir. Görüldüğü her yerde kutsanmalıdır.
Gerçekten!



//proje365 hakkında bilgi için...//

10 Haziran 2011

On iki

Bir yılda on iki ay vardır.
Bir düzine on iki adet şeyden oluşur.
Bir günü tam ortasından on iki saat ayırır.
On iki, kendisi de dahil altı farklı sayıya bölünebilen en küçük sayıdır.
Bir hedefi vurmak isteyenler onun peşindedir.

On iki, bir sorgu odasındaki yaşlı adama yöneltilen gecikmiş soruların sayısıdır.
Soru sayısının on iki olmasıysa garip bir tesadüftür.


//proje365 hakkında bilgi için...//

9 Haziran 2011

Yokoluş

Güneşin yakıcı sıcaklığında, sarı kumsalda, kalabalığın uzağında bir yerde uzanmış yatıyordum. Alnımda biriken tuz tanelerini ovuşturup gözlerimin önünden yavaşça süzülüşlerini seyrediyordum. Denize girmekle biraz daha mayışma düşünceleri arasında tembel bir uyuşukluk içindeydim. O anda vardığım karar neydi bilmiyorum, doğrulmak için dirseğimi sıcak kuma dayadığımda uyuşukluğun etkisiyle midir nedir, bu sıcaklığa ne kadar uzun süre dayanabileceğim konusunda senle bir iddiaya tutuştuğumuzu hayal ettim, saymaya başladım.
Altmışa geldiğimde dirseğimin varolduğuna dair herhangi bir hisse sahip değildim, doksan sekizde şu anda sana ne kadar saçma gibi görünse de varoluşsal bir sorgulamanın sonucu besbelli, kolumu dirseğime kadar kumun derinliklerine sokma isteğine karşı koyamadığımı farkettim. Sıcak kum tanecikleri elimin varlığına herhangi bir direnç göstermiyordu, ben de bu durumdan hoşnut ilerlemeyi sürdürdüm. Yüz elli dörtte bir başka fikir geldi aklıma; önce sol ayağımı, sonra sağ ayağımı sıcak kumun içine iyice yerleştirmek... Etraftaki kimse varlığımdan haberdar değildi, güneş, olması gerektiği gibi bu yaz gününü deniz kenarındaki kalabalık için keyifli hale getirmek için parıldıyordu. İki yüz on üçte, ayaklarım ve kollarım kumun içinde, gövdemin diğer kısımları köprü pozisyonunda dışarıdaydı. Bir ter damlası alnımdan burnuma doğru kaydı, kaydı, kaydı... bir süre bekledikten sonra tıp diye sıcak kumların üzerine düştü ve anında buharlaştı. İşte, ne zaman diye sorarsan, aslında tam o anda ben de yokolabileceğimi düşündüm. Zaten içinde bulunduğum durumda uzun süre kalmam mümkün değildi. O sırada uzakta bir küçük kız çocuğu annesine sesini duyurmaya çalışıyordu: anne... anne... anne... anne... Ayaklarımdan güç alıp kumların içine balıklama daldığım zaman küçük kız çocuğu henüz annesinin dikkatini çekememişti.
İşte benim yokoluş hikâyem aşağı yukarı bu şekilde gerçekleşti.


//proje365 hakkında bilgi için...//

"Yüzeysel" için...

Sevgili Aslı Can Kortan, proje365 kapsamında "Yüzeysel" için üşenmemiş iPhone üzerinde bir çizim yapmış ve yollamış. Çok teşekkürler Aslı.
Siz de metin, resim, fotoğraf ve kelime önerilerinizle katkıda bulunmak isterseniz cucan@cemucan.com adresini kullanabilirsiniz.

8 Haziran 2011

Yüzeysel

Yüzeye yakın olmayı severim, derinlik ilgimi çekmez. Yüzey göreceli değildir, oysa derin bir başkasını referans gösterir, kendi başına yoktur değeri. Hele de sertse bir yüzey, kaya gibi, kafamı dayayıp ileriye bakarım, derinlerde kaybolmaktansa...
Yüzeyde olmak hep iyi hissettirir, güvenli.


//proje365 hakkında bilgi için...//

7 Haziran 2011

Hande Ortaç'ın ilk öykü kitabı çıktı

Şu anda Hande'nin ilk kitabının sürpriz kutlamasından bildiriyorum. "Kankurutan" artık kitapçılarda... Okuyalım, okutalım.
Tekrar tebrikler Hande.






Bilinç

Neden-sonuç ilişkileri çerçevesinde anlamlandırabildiğimiz dünyamızda bireyin toplumsal bir yaşam sürdürebilmesinin yegâne koşuludur. Varlığımızın doğasına aykırı dahi olsa toplumun refahı adına törpülediğimiz her şeyimizden geriye kalandır. Bir çok yöremizde bu olgu övülür, ona sahip olmayanlar kınanır ve imece usulüyle toplumsal yaşamdan dışlanır. Basit bir ifadeyle, kural budur.

Yaşam Ansiklopedisi c.I (asla basılamadı)


//proje365 hakkında bilgi için...//

6 Haziran 2011

Yosun

Telefon çaldığı sırada ekranda cevaplanmayı bekleyen onlarca mesaja, yapması gereken işleri anımsatmak için koyu renkli harflerle belirgin hale getirilmiş cümlelere bakıyordu. Telefondaki ses toplantıya çağırıyordu.
On beş yıl önce olmak istediği insan ile şu anda dönüştüğü insan arasında hiçbir fark yoktu, diğer insanların aksine. Sadece, o zaman yanlış bir hayalin peşinden koşmuştu ve şu anda da bunu sürdürmek dışında bir seçeneği olmadığını biliyordu. Tabii ki tüm bunları bugün bilebiliyordu. Her zamanki gibi derin bir nefes aldı, çekmecesini açtı ve böyle zamanlar için orada sakladığı kurumuş yosun parçasının kokusunu içine çekti.
Artık toplantıya hazırdı.


//proje365 hakkında bilgi için...//

5 Haziran 2011

Çevir sesi

Tuşlarının ışıltısına takılıyor gözlerim. Avcumun içindeki, pek de teknolojinin son ürünü gibi görünmeyen cihaza bakıyorum. Kulağıma götürüyorum. Çevir sesini bekliyorum. Bir türlü gelmiyor, olmuyor. Tuşlara gelişigüzel basıyorum. Yok! Olmuyor, seni arayamıyorum. Çevir sesinin yokluğunda seni arayamıyorum.
İşte, sordun ya, bütün mesele de aslında bundan ibarettir.

//proje365 hakkında bilgi için...//

4 Haziran 2011

Uyumak

"İnsan hayatında tutarlı olarak yapılan, ortalama yaşam süresinin yaklaşık üçte birlik bölümünü kapsayan yegane faydalı eylemdir. Faydalıdır, çünkü genellikle rüyalar uyurken görülür. Ben rüyaları hiçbir şeye değişmem, şahane şeylerdir. Rüya, hayatın anlamını arayan insanın yüzünde yüksek frekansta bir sesle patlayan şamardır. Anlam arayışı içindeki zihnin aslında ne kadar kısıtlı bir kapasiteye sahip olduğunu gösterir. Burada "zihin"le kastedilen "bilinç"tir. Bilincin akışkan olanı tercih edilir. Bana soracak olursanız, rüyalar iyidir, dolayısıyla uyumak da en az rüyalar kadar şahanedir."
Evet, böyle diyordu berberdeki adam, yanındaki çırağa.


//proje365 hakkında bilgi için...//

3 Haziran 2011

Sıkıldık

Koca bir boşluk değil aslında bugün.
Bir çok şey yapılacak, bir o kadarı yapılamayacak, üzülünecek, sevinilecek. Her şeyin anlamsızlığına şaşırılmayacak, şaşırmıyoruz. Şaşırmaktan sıkıldık. Tutulmayan sözlerden, boşa giden vaatlerden, geç kalınan buluşmalardan, varılamayan hedeflerden, dile gelmeyen duygulardan, söylenemeyen sözcüklerden, söylenebilenlerden, görülemeyen gelecekten, görülebilen bugünden, kendimizden... sıkıldık!
"Koca bir boşluk değil aslında bugün."
Kendimize yalan söylemekten de sıkıldık!


//proje365 hakkında bilgi için...//

2 Haziran 2011

Ses

Metal borunun pürüzsüz yüzeyini avcunun içinde hissetti. Hiçbir şey düşünmüyordu o anda. Daha sonra o ânı hep böyle anımsayacaktı, "hiçbir şey düşünmüyordum o anda." Her şey de zaten o ânın içinde olmuştu. Kolun havaya kalkışı, olanca gücüyle aşağı indirilişi, metal borunun kafatasıyla buluştuğu anda çıkan ses, karşısında duran hiç tanımadığı adamın kırılan kafatasından çıkan ses, kafatasının çıkardığı ses, o ses... Yerdeki adamın kafatasından yüzeye yayılan kan, gitgide yavaşlayan kalp atışları ve kanın kalp atışlarını takip ederek yavaşlayan yayılışı.
Metal borunun kafatasıyla buluştuğu anda çıkan ses...


//proje365 hakkında bilgi için...//

1 Haziran 2011

Obur

"Artık o saçma öykülerinde benden bahsetmeni istemiyorum" dedi.
Terkedip giderken birlikte geçirdiğimiz on yılı yanında götürdüğü gibi hayallerimi de elimden almak istediğini düşündüm. Ne de olsa oburdu o, kelimenin her anlamıyla obur; sofrada, iş yerinde, yatakta, iyi günde ve kötü günde, hayatın her noktasında! Bunu ona söylemenin herhangi bir anlamı olmadığını düşündüğümden sustum, hata olduğunu bile bile susmanın.
Söyleyemedim.


//bu blog yazısı buraya havadan, bin bir çeşit alengirli işler sonucu ulaşmıştır.//

31 Mayıs 2011

Yalnız

Elindeki küçük kâğıt parçasına bir kez daha baktı: "yalnız değilsin!"


Yalnız olmadığını biliyordu, evet, ama bunun ona hiç tanımadığı biri tarafından, imzasız bir not olarak iletilmiş olmasına anlam veremiyordu. Bu kişi her kimse, onun yalnız olduğunu düşünüyordu besbelli, ona değer veren biriydi ve yalnız olmadığını bilmesini istemişti. Bir yerlerde onu düşünen birinin varlığı kendini iyi hissettirebilirdi, yazının bulunduğu kâğıt parçasını saklamak için masasının üzerindeki kitaba uzandı, rastgele bir sayfayı açıp kâğıdı kıvrılmayacak şekilde araya sıkıştırdı. Bir yerlerde onu düşünen birinin varlığı, bir olasılık dahi olsa hoşuna gitmişti. Gülümsedi.

//bu blog yazısı buraya havadan, bin bir çeşit alengirli işler sonucu ulaşmıştır.//

30 Mayıs 2011

yanlışlık

Bir süredir kendini hiç durmadan yazı yazmaya zorlayan adamın aklı, büyük bir yanlışlığın eşiğinde olduğunun farkına varabilecek kadar yerindeydi. O ana kadar yazmış olduğu tüm satırları tek bir hamlede sildi, basit! Bu durumu kayıt altına alması gerektiğini düşündü ve sayfanın başına küçük harflerle yanlışlık yazdı ve durdu.

//bu blog yazısı buraya havadan, bin bir çeşit alengirli işler sonucu ulaşmıştır.//

29 Mayıs 2011

Tembellik

...


//bu blog yazısı buraya havadan, bin bir çeşit alengirli işler sonucu ulaşmıştır.//

28 Mayıs 2011

Harfler

Garip şekilli harfleri, her birinin kendine has sesini, seslerin bir araya gelerek oluşturdukları kelimeleri ve her bir kelimenin taşıdığı anlamı düşündü. Her harf, ses, kelime ile dünayda varolmuş, varolan ve varolacak tüm anlamlar arasındaki ilişkiyi... Büyüdüğü zaman, tüm bunları ve dolayısıyla dünyadaki her şeyi anlamlandırabilme kudretine sahip bir insan olma ihtimalini düşündü. Çantası sırtında biraz daha ağırdı şimdi. İki sokak ileride çalan zille birlikte arkadaşlarının sesleri duyulmaz olmuştu. Yine geç kalmıştı.



//bu blog yazısı buraya havadan, bin bir çeşit alengirli işler sonucu ulaşmıştır.//

27 Mayıs 2011

Tesadüf

Önündeki bardağa bakıp duruyordu. Daha doğrusu bardağın ağzındaki parmak izini andıran siyahlığa... Bir süre önce şu anda oturduğu koltuğa yaslanıp, şimdi önünde boş duran karton bardaktan kahvesini küçük yudumlarla tüketen, daha önce hiç görmediği, hayal gücünün ürünü, siyah rujlu kadını düşündü... Leke, yuvarlak kıvrımıyla bir damgayı andırıyordu. Siyah ruj kullanan bir kadını sevebileceği fikrinin aklına gelmesinin tam olarak o âna denk düşmesi tesadüf değildi, fakat o, bunu bilmiyordu, henüz.


//bu blog yazısı buraya havadan, bin bir çeşit alengirli işler sonucu ulaşmıştır.//

26 Mayıs 2011

Pişmanlık

Aradan geçen on gün içinde yaptıklarını düşündü. İncir çekirdeğini doldurmayan işler için harcanan onca zaman ve emek... İncirin çekirdeğini düşündü, gerçek, tatlı, insanın yanaklarını kamaştıran incirin çekirdeğini. Tek bir incir çekirdeği... Geçen on gün boyunca yazılmayan satırları... Paragrafın başlığını işte tam o anda "pişmanlık" olarak değiştirdi.


//bu blog yazısı havadan, bin bir çeşit alengirli işlerle buraya ulaşmıştır.//

25 Mayıs 2011

Ölüm

"nasılsa bir gün öleceğim, neden ölümden korkayım ki, bunun için hiçbir sebep yok" dedi. Cümlesine başladığı anda bu sözlerin ona ait olmadığını anlamıştım. Uzun süredir dinlemediğim bir şarkının sadece üç cümleden oluşan sözleriydi bunlar. Bu sözleri yıllar sonra, tanımadığım bir ülkede, dilerini anlamadığım insanlarla dolu bu çılgın barda, az önce tanıştığım esmer kızın ağzından duymak daha da garip hissettirdi bana kendimi. O ise danseden kalabalığın içinde kaybolmadan önce durakladı, bakışlarıyla önündeki kalabalığı göstererek gülümsedi.
O gece, onu hayatımda ilk ve son kez gördüğüm gece olmuştu.


//bu blog yazısı havadan, bin bir çeşit alengirli işlerle buraya ulaşmıştır.//

24 Mayıs 2011

Muhafazakar

Basit bir fikir kırıntısının zaman içinde olgunlaşması, yeterince olgunlaşanların küçük de olsa somut bir fikre doğru evrilmesi, içlerinden bazılarının, yeteri kadar uzun bir süre geçtikten sonra bir inanca dönüşmesi, inancın sağladığı kendine has rahatlama duygusu, aynı rahatlama duygusunun altında yatan, inancın doğasına ait yapışkanlığın yarattığı huzursuzluk...
Kelimeleri kullanırken dikkat edilmesi gerektiğini bana varlığıyla her zaman anımsatır, muhafazakar! Muhafaza etmek, tutmak, bırakmamak...
Kendi muhafaza ettiklerim, etmek istediklerim ve edemediklerim...
Korkularım ve bir türlü vazgeçemediğim üç nokta muhafazakarlığı...


//bu blog yazısı havadan, bin bir çeşit alengirli işlerle buraya ulaşmıştır.//

23 Mayıs 2011

Duvar

Bazen, yıllar boyu kendi etrafımda yaratmış olduğum duvarın soğuk yüzeyine dokunmak yerine, bir başkasının, onu çevreleyen duvarın yüksekliği karşısındaki çaresizliğine üzülürken bulurum kendimi. Bir başkasının çaresizliğine karşı duyulan bu beklentisiz üzüntünün beni daha güçlü bir insana dönüştürdüğünü düşünmek hoşuma gider, sorunlarımdan uzaklaştığımı hissederim, geçici bir süre için dahi olsa. Tıpkı şu anda, bu düşünceleri yazıya döktüğüm noktada kendimi başka bir kişi olarak tasavvur ederken, bir başka kişiymişim gibi tasavvur ettiğim kendi durumum karşısında duyduğum üzüntü aracılığıyla, tasavvur eden "ben" olarak sorunlarımdan uzaklaşabildiğim gibi, geçici bir süre için dahi olsa.


//bu blog yazısı havadan, bin bir çeşit alengirli işlerle buraya ulaşmıştır.//

Proje365

Proje365, "havadan bloglama" adını verdiğim uydurma kavrama dayanarak geliştirdiğim projedir.
Proje365, geleneksel bilgisayar kapsamı dışındaki cihazlardan, mobil olarak ve günlük yapılan blog yazılarının bir arada bulunacağı deneysel bir çalışmadır. Sayısal olarak oluşturulmuş, harf, görüntü, ses vb içerik türlerinden oluşur.
Temel prensip şudur:
Her gün, bir kelimeden oluşan başlığın altında yukarıda belirtilen içerikler yer alır.
Kelime seçimleri tamamen rastlantısal olup, takipçi ve katılımcıların önerileri memnuniyetle değerlendirilir. Bunun için blogda yer alan yorum kısmını kullanmanız yeterli olacaktır.

Proje365 bugün itibariyle başlamıştır.


//bu blog yazısı havadan, bin bir çeşit alengirli işlerle buraya ulaşmıştır.//

22 Mayıs 2011

Havadan işler...

Eğer bu blog iletisini benim dışımdaki insanlar da görüntüleyebiliyorsa "havadan bloglama" adını vererek uyduruk bir isimlendirmeyle uygulamaya geçireceğim kablosuz-havadan (ya da adına ne derseniz deyin ama geleneksel anlamda bir bilgisayar kullanılmadan yapılan) yazı/çizi/dinleti projesine başlayabilirim demektir.

Başladım.


bu blog yazısı havadan, bin bir çeşit alengirli işlerle buraya ulaşmıştır.

Hayatta neler oluyordu o sırada...

Evet, bir süredir blog yazılarına ara verdim. Kendimce haklı nedenlerim vardı, bir yandan hayatım hakkına önemli kararlar alıyordum (nuri'yi öldürmek vs vs). Önemli kararlar almadığım zamanlarda da işe gitmek, 7pf2p prova ve konserleri, tiyatro vb aktiviteler vardı. Bunlara son zamanlarda ipad müziği eklendi. ipad'i bir müzik aleti olarak konumlamak ve sadece ipad ile yapılacak müzik hakkında kafa patlatıyorduk bir kaç arkadaşla beraber. Sanırım pek yakında da bu alandaki üretimler dinlenebilir hale gelecek, bakalım göreceğiz.
ipad müziği nedir diye soran takipçiler için kısa bir özet:
Bir çok özelliğinin yanında ipad, güçlü işlemcisi ve müziksever yazılımcılar sayesinde bir dijital sintizayzırın (synthesiser böyle yazılıyor sanırım) yapabileceği her şeyi yapabiliyor. Bu da şu anlama geliyor: taşınabilir bir cihazla normalde birden fazla cihazla yapabileceklerinizi tek bir cihazla (hem de küçük ve nispeten hesaplı bir cihazla) yapabiliyorsunuz. Sonuç olarak biz de bu yeni teknolojinin nimetlerinden yararlanmak için kolları sıvadık. Neler olacağını göreceğiz.
Tam olarak nedir bu nimetler derseniz aşağıda bir kaç fotoğrafta
bazı uygulamaları görebilirsiniz.


























6 Mayıs 2011

"uzun lafın kısası" için wordle

Yukarıdaki görsel cemucan.com adresinde kaydedilmiş yazılardan oluşturulmuş bir wordle seçmesi.
Wordle, bu tür kelime bulutları/kümeleri oluşturabileceğiniz web temelli bir uygulama. İsterseniz bir metin ekleyebilir, isterseniz bir web sitesinin adresini verebilir ve kendi wordle görüntünüzü oluşturabilirsiniz.
Eğlencelik sınıfında değerlendirilebilir. İlgilinen takipçiler için...

5 Mayıs 2011

nuri'yi öldürmek

Çok düşündüm.
Bir karara vardım: Nuri'yi öldüreceğim.
Sevenleri, takipçileri varsa herkesten özür diliyorum.
Bir süredir bu konuya kafa patlatıyordum (kafa patlatmak ne demekse, siz anladınız). Nuri'nin hayatta olmasının pek bir anlamı olmadığına karar verdim, kimsenin de umurunda değildi diye düşündüğümden kendi aldığım kararı kendimce pekiştirdim, ikna oldum.
Sonuç olarak sevenleri, artık Nuri'ye sadece gerçek hayatta ulaşabilecekler, kurmaca dünyadaki Nuri için ise yapacak bir şey kalmadı.
Bu bir itiraftır.
Saygılarımla

4 Mayıs 2011

Çeşitli duyurular...

Öncelikle burası bir duyuru panosu değil, farkındayım. Diğer yandan tüm internetin bir duyuru panosu olduğu varsayımından yola çıkarak, internet okurları da bu tip durumları yadırgamıyor sanırım.

Önümüzdeki haftalarda bir kaç etkinlik var, paylaşmak istedim:
- Kukla Festivali şehrimizde, detaylar burada. Bu etkinlikle hiçbir ilgim yoktur, şiddetle tavsiye etmek dışında.
- Benim de "müzikçi" kadrosunda görev aldığım "Karabahtlı Kardeşlerin Bitmeyen Şen Gösterisi" 7 Mayıs'ta Kumbaracı50'de. Kumbaracı50 burada. Oyun Cumartesi 20:30'da.
- Benim de davulcu kadrosunda görev aldığım 7 Pink Floydlar ve 2 Prenses Konseri 13 Mayıs gecesi Hayal Bistro'da. Konsere gelenler genelde davulcuyu göremezler, hatta bir arkadaşım bizim konserimizin arasında "grup iyi çalıyor değil mi?" diye bana sormuştu. "Davulda ben varım, bu grup bizim grup" dediğimde suratıma garip garip bakmıştı. Evet arkadaşım, bu da ispatı işte, ender bulunabilen davul-başı fotoğraflarından biri, internet deryasında kaydı bulunsun. (foto için Cihat'a teşekkürler)
1 Nisan 2011 Babylon, İstanbul

29 Nisan 2011

altKitap'ta acayip işler

altKitap'ta acayip işler oluyor...
- Öncelikle öykü ödülü sonuçlandı, sonuçlar burada.
- Bu hafta iki yeni e-kitap yayımlandı.
Özge Baykan'ın kitabının memleket semalarında bir benzeri var mı bilmiyorum. Caz meraklılarının (bence aslında merak sahibi herkesin) bir göz atmasında yarar var.
Duygu Güles'in metinleri Derya Erkenci'nin fotoğraflarıyla güzel bir kitap oldu.
- Çok yakında Veda-Öykü Seçkisi ve bir başka e-kitapla (belki birden fazla kim bilir) okurların karşısında olacak.
Sonrasında neler olacak sanırım hep beraber göreceğiz.

24 Nisan 2011

www.cemucan.com ve blogspot aynı yerde... yeniden

Yeniden blogspot'u www.cemucan.com'a yönlendirme çalışmasına giriştim. Bir sonraki mahkeme kararıyla sansürleme operasyonuna kadar idare eder sanırım.
Bakalım.

15 Nisan 2011

hello world

Bugün tam "acaba wordpress mi kursam yahu" diye içimden geçiriyordum ki blogspot'un çalışmaya başladığını farkettim.
Bu arada altKitap 2010 Öykü Ödülü sonuçları da açıklandı. Sonuçlar burada (bannera da tıklayıverin artık canım siz de, hem belki okumadığınız bir kitaba da rastlayabilirsiniz içeride, kim bilir?).
Daha sık görüşmek üzere.

4 Nisan 2011

Saçma ama gerçek...

Evet, bu iş gitgide daha da saçma olmaya başladı, ve evet, bu saçmalık, durumun gerçekliğini değiştirmiyor.
Blogspot'u memleket sınırları için yasaklayan zihniyet ve benim haricimde herkes sanırım bloglara ulaşabiliyor. Benim inadım ise sürüyor ve ne halde olduğunu göremediğim bloguma yazılar göndermeyi sürdürüyorum. Oysa yazacak çok şeyim var, tembellikten değil yani, bir nevi şevk kırılması yaşıyorum.
Hele bir açılsın şu blogspot, ne acayip şeyler yazacağım.
Samimiyim.

29 Mart 2011

kimse bana haber vermedi

Evet, aynen böyle.
Tamam, dünyadan o kadar da kopuk değilim, bir çok yerde blogspot'un açıldığı haberi yer alıyordu ama ben okuduğuma değil gördüğüme inandım bunca zaman. Gördüğüm de, buyrun, aşağıda:
Durum böyle olunca, ilgisiz, terkedilmiş izlenimi veren bir blog sahibi olarak bu noktada harekete geçmeye karar verdim.Tabii bu arada hâlâ şu risk de var, belki de blogspot açılmadı, belki de herkes benim gibi mahkeme tebliğini görüntülüyor.
Ey okur, ey takipçi, bu blog yazısını gördüğünde en azından bir tepki verir misin?(Çünkü ben kendi blogumu görüntüleyemiyorum)

25 Şubat 2011

Kim bu insanlar ve amaçları nedir?

Evet, bu blogu takip edenleri her zaman ciddi meselelerle meşgul edemediğimin farkındayım. Bir defa sözünün eri bir insan olamıyorum yaşam şartları nedeniye. Hatırlayanlar vardır, bundan önceki bir yazıda artık burada kurmaca metinlere de yer vereceğimi belirtmiştim. Bir başka yazıda daha önce tüm yazdıklarımın yalan olduğunu itiraf etmiştim. Farkettiğiniz gibi öyle heyecanlı şeyler de olmuyor hayatımda bahsedebileceğim.
Baktım blogu boşlamaya başlıyorum, hemen Ali Cengiz oyunlarına başladım. Bu blog yazısında insanın neredeyse içgüdüsü haline gelmiş olan merak ve gizem kavramlarına sarılayım, bunu da bir fotoğraf ve soruyla pekiştireyim istedim. Zaten bu noktada yaşımın gerektirdiği ciddiyetten de çok çok uzaklardayım.
Evet sevgili takipçiler, işte size sorum budur:
Kimdir bu insanlar, masum duruşlarının arkasında hangi şeytani amaçlar yatmaktadır?
Lütfen cevaplarınızı paylaşmaktan çekinmeyiniz. Arkadaş, eş dosta da gönderiniz, onlar da yanıtlama zevkinden mahrum kalmasınlar.
Elbette dünyada hiçbir sorunun tek cevabı yok ama alternatiflerden birini merak edenler için cumartesi, pazar, pazartesi, salı kumbaracı50'deyim ilk ağızdan cevap verebilirim.

23 Şubat 2011

Büyüyünce bir bebotist olmak isteyenler için...

Küçükken ne olmak istediğimi sorduklarında aklıma büyüyünce bir bebotist olmak isteyebileceğim gelmezdi. Şimdi de gelmiyor ama sanırım bir bebotist olmak üzereyim.
Bebotistin ne olduğunu anlatabilmem için bebot'un ne olduğunu açıklamam gerek:
Bebot, resimde görülen sevimli kişi, temsili karakterdir. Ona dokunduğunuzda harekete geçer ve gözlerini kapatarak şarkısını söyler, cıkardığı notanın frekansına göre sevimli bir şekilde öne eğilir ya da gövdesini dikleştirir.
Bir bebotist olma yolunda ilerlediğinizi nasıl anlarsınız?
Bebot sesi kulağınıza hoş gelmeye başladığında...
Eliniz her boş kaldığınızda bebota sarılmaya başladığınızı fark ettiğinizde...
Gecenin bir yarısı herkes uykudayken siz kulağınızda bir kulaklıkla bebot melodileri oluşturmayı tercih etmeye başladığınızda...
Liste uzatılabilir ve uzatılacaktır da, ilerleyen günlerde.

10 Şubat 2011

Gerçekler...

Kısa bir süre önce bu blog yazarlığı işine soyunmayı aklıma koyduğum sırada, burada asla kurmaca bir şeyler yazmama kararım vardı. Nedense blogun kurmaca için uygun bir yer olmadığını düşünüyordum, hâlâ da düşünüyorum.

Son bir kaç aydır içinde bulunduğum iş hengamesi beni herhangi bir şey yazmaktan gitgide alıkoymaya başladı. Blog bir yanda bekliyor, diğer yanda yazılmayı bekleyen bir kitap var, bir başka yanda twitter/facebook vs bin bir mecrada her gün tükenmez üretkenlikleriyle insanlar bir şeyler yazıyor ve paylaşıyor...Ben bekleşip duruyorum. Beklediğim de bir şey yok aslında. Hiçbir zaman kendini aşmaya çalışan, kendiyle mücadelesi olan insanlardan olamadığımdan, "demek buymuş, ne yapalım, geride en azından 4 kitap var, bu da kârdır" mantığıyla durumu idare ediyorum. Ediyorum etmesine ama bugün ne olduysa, artık ben de üretken bir kişilik özelliği geliştirmeye karar verdim, en azından bugünlük. O nedenle blog yazılarımın arasına kurmaca bir şeyler de sıkıştırma kararımı burada, siz takipçilerin huzurunda açıklıyorum.

Lafı fazla gevelemeyeyim ağzımda, tüm bu laf kalabalığı şu cümleyi burada yazma isteğimden ortaya çıktı aslında, sırf bu yüzden yani, başka bir nedeni yok. Kimseye gizli bir mesaj da vermiyorum. Sadece şu cümleyi bir blog sayfasında görmenin keyfini yaşamak istedim:

"Bugüne kadar yazdığım herşey yalandı, tek kelimesine bile inanma!"

7 Şubat 2011

Garip dünya halleri

Bizim nesil izlemeye çok alışık.
Önceleri çocuktuk, her gece televizyona çıkan bir adamı vardı, onu izledik, alıştık netekim.
Biraz büyüdük, savaş çıktı yanıbaşımızda, izledik.
Biraz daha büyüdük, biri bizi gözetledi severek izledik.
Interneti sevdik, sonra web kamerası icad olundu, chatroulette'te tanımadığımız kişileri izlemeye başladık (henüz karşılaşmamış olanlar aman dikkat).
Biraz daha büyüdüğümüzde aynı savaş bir daha çıktı, yanıbaşımızda, bu kez "aynı heyecanı vermedi" diye düşündük, yine de bir adamın idamını izledik.
Son günlerde devrim izliyoruz, içimiz kıpırdanıyor. Gıpta eden var, bizde olur muydu diye düşünen var, "bu devrim değil" diyen var...
İzemeye devam ediyoruz.
Garip dünya halleri sürüyor.

21 Ocak 2011

Gençlerle, edebiyat ve yazmak üzerine...

Bugün, geçen yıl olduğu gibi, Üsküdar Amerikan Lisesi lise hazırlık sınıfı öğrencilerinin konuğu oldum. İki yıldır ocak ayında edebiyat, yazmak, okumak, yaratıcı yazarlık üzerine konuşmak için bir araya geliyoruz.

Genellikle edebiyat ya da yazmak söz konusu olduğunda çoğu yetişkinde olduğu gibi gençlerde de yazmak eylemini yüceltme eğilimi var. Hadi tam olarak yüceltme denemese de yazmayı "ulaşılamaz" bir yere koyduklarını, onu olduğundan daha büyülü, tılsımlı bir kavram olarak gördüklerini düşünüyorum. Bunun en çarpıcı sonucu ise şu cümlede kendini gösteriyor "ben yazamam!" Benim yaptığım konuşma da tam olarak bunun aksine olan inancımı yansıtıyor, ana mesaj genellikle "herkes yazabilir" üzerine odaklanıyor: "Yeter ki yazmaktan keyif alın ve bunun için çalışmaya 'hemen' başlayın. Aksi takdirde 'bir gün yazacağım...' cümleleri sonundaki üç nokta gibi sonuçsuzluğa mahkum oluyor."

Yaratıcı olduğumu nasıl anlarım?
Değişik bakış açılarına sahip insanlarla konuşmak her zaman keyif verici ve şaşırtıcı. Nasıl olmasın ki? Şöyle bir soruyla insan her zaman karşılaşmıyor: "Ben yaratıcı olup olmadığımı nasıl anlayabilirim?" ya da "Madem her okuma aslında metni zihnimizde yeniden yazmaktır, bize testlerde 'yazar aslında burada ne anlatmak istiyor' diye sormalarını nasıl yorumluyorsunuz?" Diğer yanda, şöyle bir yorumu da her gün duyma şansınız yok: "Ben doğuştan yaratıcı olmadığımı düşünüyordum. Evet, söylediklerinizi bir deneyeceğim."

Sorulara ve yorumlara, salondaki edebiyat/türkçe öğretmenlerini kızdırmadan cevap vermeye çalışsam da bunu pek başaramamış olabilirim. Neyse ki konuşma sonrasında onlarla da sohbet etme şansımız oldu. Edebiyatı, müfredatın dayattığı "yazar, kullandığı temalar ve eserleri" kıskacından kurtarma yolları hakkında fikir alışverişinde bulunduk. Bunun büyük ihtimalle hiç kazanamayacağımız bir mücadele olduğunu bildiğimiz halde birbirimize yüreklendirici cümleler söyledik...

Hiçbir zaman kendimi ilham veren birisi olarak görmedim, bu tür toplantılarda ilgiyi sürekli ayakta tutmayı başarabilecek kadar iyi bir konuşmacı da değilim. Hele kendi öğrencilik günlerimde (sevdiğim ya da sevmediğim) herhangi bir şeyi mecbur olduğum için yapıyor olmanın bana verdiği sıkıntıyı düşündüğümde, gençler karşısında biraz da gergin olduğumu hissettim. Yine de, kalabalığın arasında yakaladığım bir iki meraklı bakış, bu keyifli günün benim için daha da iyi geçmesini sağlamaya yetti.

Belki de bu tür buluşmaları daha sık yapmak lazım. Kim bilir!

12 Ocak 2011

Yurtdışına açılım...

Kabul ediyorum, çok sık güncelleme yapan bir blog yazarı değilim. En azından niyet ettiğimden daha az yazdığımı söyleyebilirim. Arada sırada ziyaret edenler bilir, www.cemucan.com adresimdeki kişisel web sitemi kapatmış ve aynı adresi blog adresine yönlendirmiştim. 2010 Aralık ayının ortasına kadar işler gayet güzel ilerliyordu, takipçi sayımı 700'e çıkarma hedefim vardı (!).

Aralık ayı içinde, google'ın bazı IP'leri birdenbire Türkiye içinden erişilemez hale geldi. Tabii blogspot blog yazarları da bundan nasibini aldı. Çok sık güncelleme yapmayan bir yazar olarak da ben, bu durumun farkında olmadan, bir süre sadece yurtdışındaki ziyaretçilerin karşısındaymışım. Bir nevi yurtdışına açılım benimkisi... Bilseydim başka türlü davranır mıyıdım, o da ayrı bir mesele tabii ama genelde yurtdışına açılım iyidir. Neyse...

Sonuç, haftada bir yasaklanan IP adreslerinin değişmesi nedeniyle güvenilir bir hizmet almak mümkün değil. O nedenle www.cemucan.com adresini bir süre iptal ettim. Yani blog yazılarına cemucan.blogspot.com adresinden erişmek mümkün. Bu yıl, daha sık görüşmektir dileğim.

4 Ocak 2011

yeni yıl açılımları

İnsan, ister istemez, saçma olduğunu bilse de, yeni yıl düşüncelerine dalıyor (en azından benim için böyle bu). Bir bakıyorum bazı kararlar almışım, o kararları illa yılın son gününde almam gerekiyormuş gibi... İşin garip kısmı, iki gündür bazılarını uyguluyorum da. Garip! Nereye kadar gideceğini merak ediyorum doğrusu.
Size de (en azından zaman zaman) aynı şey oluyor mu? (Dikkat, belirsiz kitlelere seslenen blog yazarının sesidir!)

Bu arada: 7pf2p Konseri 6 Ocak gecesi Babylon'da! Gelenlerle görüşmek üzere.